23 Aralık 2012 Pazar

Evimizdeki Çiftlik

Kasım ayında sensory tub(duyusal havuz)da konumuz çiftlik olunca daha neler yapabilirim diye düşündüm durdum. Kendimce bir şeyler yapmaya karar verdim.
Evdeki sehpanın altını çiftlik olarak düzenledim. Kenarlarına çitler yapıştırarak çiftliğimizin sınırlarını belirledim. Zemin olarak evdeki servis altlarımı kullandım.Ahır yaptım ama boyayamadım nedense. Bulutlarımız ve güneşimiz keçeden. İçlerini de elyaflarla doldurarak sehpanın altına bant ile yapıştırdım.Küçük Kaşif sadece bir gün oynadı.Çiftliği dağıtıp, bulutlar ve güneş ile daha sonraki günlerde de oyunlar oynadı.




 Fotoğraf makinamız bozulunca fotoğraflarımız da kısıtlı oldu. Çiftliğe yeğenimin de emeği geçti, sabahlara kadar bana çizimler yapıp, çiftçimize can verdi:) Teşekkür ederiz yine kendisine!

22 Aralık 2012 Cumartesi

Bir Başucu Kitabı: Pırtık Tekir

Yeni kitaplarımız hafta içinde geldi. Ama içlerinde bir kitap var ki hem benim hem de kızımın favorisi oldu iki günde! İşte karşınızda çalgıcı kedisi Pırtık Tekir:)
Kitap sünger kapaklı, sayfaları kalın, hikayesi güzel, dili akıcı ya o resimler onlar da çok güzel! Küçük kaşiflerin hepsine okunmalı bu kitap, resimlerine bakarak konuşturulmalı, anlattırılmalı gördükleri.
Bir Dolap Kitap da anlatmış Pırtık Tekir'i.



Keşke daha önce alsaymışım dediğim bir kitap.İlk defa bir kitabı baştan sona bana okuttu kızım. Genelde " hayıııır; ben, beeeen okuuu "(meali: hayır ben okuyacağım) diyen kızım ilk kez " anne, anneeee, okuuuuuu dütfen" dedi:) Bunun hatrına bile; ben bu kitabı başucu kitabı yaparım! Yaparım demi? Yaptım gitti bile:)



21 Aralık 2012 Cuma

İpe Boncuk Dizme

Nerde, yani hangi blogda, ne zaman gördüm bilmiyorum ama el ve göz koordinasyonunu sağlayan ipe boncuk dizmeye bayılıyor kızım. Evde Adım Adım dergisinden gelen abaküsü; oynarken kırınca boncuklarını saklamıştım. Renkli, büyük delikli kısaca ipe dizmek için biçilmiş kaftan.




Boncukları dizdiği ip de çiçekçiden gelen çiçeğin süsü için kullanılan(kesin bir ismi vardır da ben bilmiyorum) bir çeşit ip. Hafta başında da internetten sipariş verdim, Melissa&Doug'un ipe boncuk dizme setini. Daha dün geldiler.Dün bir heves oynadı ama benim evde yaptığımla daha fazla zaman geçiriyordu, almasaymışım da olurmuş. 

16 Aralık 2012 Pazar

Ve Bir Rüya Gerçekleşti: Barselonaaaaaaaaaa! -1-



Eğer schengen vizeniz varsa ( İtalyanlar sağ olsunlar 6 ay vermişlerdi ) o sizi sürekli rahatsız eder :) Bunun üstüne bir de hava yolu şirketlerinin kampanyaları eklenince şeytan azaptan çıkıp, sizi aksiyon almaya iter.

3  Eylül 'de Erikli tatilinden döndükten sonra , medeniyete  ve internete ulaşınca , direk olarak THY'nin " Avrupa'ya 99 Euro'ya uçuyoruz kampanyasını gördüm ve hemen şehre karar vermeye çalıştık. Kampanya 01 Kasım'dan başlayıp 31 Mart'a kadar devam edecekti. Her ne kadar benim schengen vizem Mart sonuna kadar geçerli olsa da Zerrin ve Elif  Alya'nın 01 Aralık'a kadar geçerli idi. O yüzden Kasım ayı içinde bir şehire baktık. Paris ve Barcelona arasında uygun iklimi ve tutkusu dolasıyla Barcelona'da karar kıldık ve biletimizi 9 Kasım gidiş , 13 Kasım Dönüş olarak aldık. Araya hafta sonunu da alarak 4 günlük bir gezi planı yaptık.Sonra da yaklaşık olarak 2 ay boyunca hep müsait olduğumuz zamanlarda internetten Barcelona ile ilgili bilgiler toparladık.Bu konuda Gezip Gördüm sitesi bizim için çok faydalı oldu. Buradan da referansla NH Diagonal Center oteli için "booking.com" dan rezervasyon yaptım. Gerçi otelin kendi sitesinde de aynı fiyatla rezervasyon yapılıyormuş. NH otelleri  özellikle İspanya ve Fransa taraflarında çok yaygın. Biz gayet memnun kaldık. Hem lokasyon hem de hijyen açısından iyiydi.

Ve nihayetinde 9 Kasım sabahı yola koyulduk, Atatürk Havaalanı'na yaklaşık 2 saat önce varmamıza rağmen zar zor uçağa yetiştik, yolculuk bu bakımdan stresli başladı.Defalarca, Dış Hatlardan yolculuk yaptım  ancak her geçen gün pasaport kontrolu ve biniş kartını almak zorlaşıyor.THY ile güzel ve konforlu bir yolculuk sonrası Barcelona El Prat havaalanına indik. Bu arada giderken  sağ tarafta oturursanız, uçak inmeye başladığında Barcelona'yı havadan görme şansınız oluyor. Ayrıca İtalya üzerinde iken Vezüv Yanardağını da görebiliyorsunuz. Tabi bu uçağın biraz da rotası ve yaklaşması ile ilgili ancak siz yine de giderken sağ tarafta oturun :) El Prat Havaalanı  son derece modern ve büyük bir havaalanı, Atatürk Havaalanının karmaşasından sonra gayet huzur verici. 


Barcelona'da yaygın bir metro ağı olmasına rağmen havaalanına kadar uzanmıyor maalesef. Havaalanından ya taksi ile ya da aerobus denilen son derece modern ve şık otobüsler ile kişi başı 5,30 Euro karşılığında Barcelona'nın merkezi diyeceğimiz Placa de Catalunya'ya kadar götürüyor.Havaalanı ve merkez arası 15 km kadar ve yaklaşık 20 dk sürüyor.Placa de Catalunya'ya geldikten sonra biz otelimize gidip sırt çantalarımızı bıraktık. Barcelona'da tam 7 tane farklı metro ağı var. Resmen şehri metro ağı ile örmüşler. İlk başta karışık gibi görünse de metrodan alacağınız haritayı bir 5 dk bakarak olayı çözüyorsunuz. 10 binimlik kart ya da bir ya da 2 günlük sınırsız binişlik kartlar alabiliyorsunuz. İki kişi olduğumuz ve daha önceden yaptığımız gezi planında da yürüme mesafeleri olduğu için biz 10 binimlik kartlardan aldık. Otelimiz Placa de Catalunya 'ya sadece 3 metro durağında idi.Hava kararmaya başlamıştı ki; hemen otelden çıkıp , tekrar Placa de Catalunya'ya döndük. Barcelonanın meşhur caddesi La Ramblas 'da bu meydandan aşağı limana kadar uzanan yaklaşık 1,5 kmlik geniş bir yürüme kaldırımı olan bir cadde. Bizim İstiklal'i andırıyor ancak sağından ve solundan yine de trafik az da olsa akıyor.

25 Kasım 2012 Pazar

Sıvı Aktarma

Sıvı aktarma çalışması için herhangi bir girişimim olmamıştı: Taa ki geçen yaza kadar. Küçük hanım içsin diye ayran bırakmıştım yanına. Sanırım benim sıvı aktarmak için kolladığım uygun zamanın gelmeyeceğini anlamış olacak ki, bir an önce kolları sıvamış. Hazır anne de yanında değil,yemek derdine düşmüş mutfakta...
Uygun ortam kendiliğinden hazır olunca oyuncaklarından porselen çay takımını bu iş için bulmuş getirmiş. Mutfağa gelip benden "peçeteke" isteyince anladım bir şeyler olduğunu. Eh ben olay yerine geldiğimde de karşılaştığım tablo beni içten ,içtene sevindirdi:) Takdir ettim; girişimciliğini, yaratıcılığını, titizliğini... Kendi bardağından küçük fincanlara döküp boşaltmış, dökülenleri de silerek bana iş bırakmadı; sağ olsun, azıcık temiziz de...
 

Bardaktan bardağa itina ile ayran aktarılır.


Dökülenler de bir güzel silinir. 


Arada da içilir

Günlük Yaşam Becerileri -Ispanak Yıkama-

Günlük yaşam becerileri için yine mutfaktan bildiriyorum:)
Sirkeli suda bekletip, 2-3 kez yıkadığım ıspanakları kızımın yardımı ile yıkıyorum. Eee işin içinde su olunca, mutfak lavabosuna tabureyle, sandalye ile uzanmak olunca ayakları totosuna vurarak geliyor olay mahalline. Bıçak kullanmak için çok hevesleniyor.Geçen yıl internette görmüştüm; ahşap meyve, sebze hatta ekmek kesen bir oyuncak vardı ama bulamıyorum. Aslında sebze kesmek için plastik bıçaklar var değil mi; ben de onlardan kullansam; iki tane alsam sanırım ana kız bu işi kotarırız... İşte bu süper oldu:))




Son kez doldurduğum suyun içinde ıspankları yıkayan,onları yüzdüren(!) ve bundan bolca keyif alan Elif Alya

Askı Çalışması

Yazın neredeyse her gün elimizin altında olan kahve fincanları, kulplu kupa askısı bizim favori oyunumuz olmuştu. Fotoğrafları düzenlerken çekmiş olduğum fotoğrafları görünce buraya da eklemek istedim. Daha önce bloglarda da buna benzer çalışmalar görmüştüm ama biz saç tokası, kahve fincanı, bilezik hatta en son taçları da askılara takar olduk.
El göz koordinasyonunu geliştiren bir aktivite. Kupa askılığınız da evde varsa zahmetsiz, maliyetsiz bir bir aktivite.


                                 Kahve fincanlarını asıp, çıkartmak da usta oldu.


                           Büyük, küçük tokaları da takarak kendince sınıflandırdı.


                                 Bıkmadan; 1 saate yakın bunlarla oynayabiliyor.



Bu aktiviteyi yaparken, ben müdahalede bulunmuyorum.İlk zamanlar renkleri bilmiyordu.Hala daha tüm renkleri bilmese de "tırmııızıı, şeşil" bildiği renkleri bulup önceliği onlara vererek asıyor. Kendince sınıflandırıyor. Bir de metal askılık var onda da taçları asılı duruyor.


15 Kasım 2012 Perşembe

Renkli Kareler Yapbozu

Dün gece saat 4'e kadar çeşitli bloglara bakıp,neler yapabilirim diye araştırma inceleme yaptım.Yeni keşfettiğim blog Etka'ca sayesinde,renkleri ve hatta şekilleri de öğretebilmek için yapbozlardan yararlanabileceğimi öğrenince kolları  sıvadım. İlk defa yapboz yaptım. Epey  uğraştım; kalın kartonu (mukavvaydı sanırım adı)  falçatam da olmadığı için keserken epey zaman harcadım. Ama sonuç güzel oldu.



Elif Alya kareyi nerden öğrendi bilmiyorum ama karenin ne olduğunu biliyor ve doğru yerde de kullanıyor. O sebeple kareden başladım ama ilk öğretilen daire imiş bunu da "Etka'ca"nın bloğundan öğrendim. Onların Daireler Yapbozunu da buradan ulaşabilirsiniz.

Eşit iki kartonu kestim ilk olarak.Sonra da birine kareler çizdim ve içlerini çıkardım bıçak yardımıyla, falçata olsa daha kolay olurdu tabii. Diğeri de zemin için kullanılacak. Renkleri de belirledikten sonra boyama işlemine geçtim. İki kartonu birbirine yapıştırdım. Pastel boya kullandığım için boyadığım yerleri bantladım ki boyanmasın elleri diye. Takılacak olan karelere de tutulabilmesi için alet edavat çantasından bulduğum duvara kablo sabitlemek için kullanılan çivili aparatları buldum. Tabii çivisiz kullandım, bantladım onları da.

Elif Alya beklediğimden fazla ilgilendi, hem renkleri doğru yerine koyuyor hem de anne kare kare deyip duruyor. İlerleyen zamanlarda diğer şekilleri de öğrenince karışık bir yap boz da yapılabilinir diye düşünüyorum.

Sensory Tub (Duyusal Havuz) Çiftlik

Uzun zamandır aklımdaydı Sensory Tub. Takip ettiğim bir çok blogda gördüm ama en çok da Tarçınlı Kurabiye'nin her ay farklı konuları ele alan duyusal havuzlarına bayılarak bakıyor, tekrar tekrar okuyordum. Yapılacakların en başında yer almasına rağmen bir türlü fırsat bulamadım. Aslında fırsattan çok; neyi, ne zaman, nasıl yapacaktım işte bunu pek planlayamıyordum. Sonunda bu ay Sonbahar temasını işleyerek başlamaya karar verdim. Gerekli materyalleri de en kısa sürede temin edilecektim taaki bu sabaha kadar... Bugün Çiftlik temalı bir havuz yaparken buldum kendimi.  Tarçınlı Kurabiye'nin Çiftlik temalı Duyusal Havuzu'ndan da esinlenerek ilk duyusal havuzumuzu yapmış bulunuyoruz...

Havuzumuzun içinde:

Zemin olarak mısırve buğday,
Oyuncak hayvanlarımızdan çiftlik temasına uyanlar: at, inek,koyun, eşek
Hayvanlar için saman(rengi sarı olmasa da) olarak süs objeleri
Sincap,

Hasır sepet ve içinde kuru yaprak, süs çiçekleri
Ahşap yap bozun çiftlik temalı olanından çiftçi, saman toplayan adam, traktör kullanan adam, ev, çamaşır asan kadın ve iki  çocuk,
Oyuncak tren(üstü kırılınca traktöre benzemiş -mi acaba?-)
Çıkartma olarak 3 adet meşe palamudu

2 adet de kuş yapıştır kabımıza

                                      Çiftlik Temalı Duyusal Havuzumuz
                                     







Kuzucuğu da pamuklara sararak sanat çalışmalarımıza başladık:)

Havuzumuzun içindeki mısırları da yapıştırarak devam ettik.


Umarım devamı gelir, lakin kızım gayet güzel vakitgeçirdi. En sonunda mısırlarla transfer işlemine devam etti ve konuyla ilgili olarak iki tane de resim yaptık. Onları da odasında duvara astık akşama babamıza süppiiiizzzzzz varrr:)

21 Eylül 2012 Cuma

Derin Bir Nefes


İliklerime kadar hissedeceğim derin bir nefes... Sonrasında alelacele yapılacak bir iş, yelkovanla adeta yarışırcasına yetiştirilecek bir şeyler olmadan... İster uyuşukluk ister tembellik deyin ama yaşadığımız an değil miydi hayat! 
Gece yastığa başımı koyduğumda, günün muhasebesini yaptığımda yüreğimin sesini duyamıyorsam, kim geldi, kim gelecek, akşama ne pişiricem, hangi oyunu oynamalı, hangi aktiviteyi yapmalı, oyun grubu mu kreş mi, işe mi başlamalı sınava mı hazırlanmalı, alınacaklar, yapılacaklar, okunacaklar, izlenecekler, ...ler de ...ler  diye düşünürken karnıma ağrılar girip, uykum kaçıyorsa; kaçan uykumu geri getirmek için de ütülenecek gömlek ve pantolonları ütü masasının üzerinden jilet gibi ütülenmiş bir şekile atladığını hayal ederek uyumaya çalışıyorsam... İliklerime kadar hissedebilceğim derin bir nefese ihtiyacım var demek kii!!!

18 Eylül 2012 Salı

Günlük Yaşam Becerileri

Yazacak, anlatacak ne çok şey var aslında. Uzun bir yazı için yine zaman ayıramayacağım için yazdan kalma bir kaç fotoğrafı ekleyerek bloğa hareket katsam hiç de fena olmayacak...

Elif Alya 1 yaşına gelene kadar o uyanıkken hiç bir şekilde ev işi yapmadım: Temizlik ve evet yemek de dahil. Onun zamanından çalıyormuşum gibi geliyordu.Oysa ki hayat yaşanılan anlardı ve 1 yaş ile beraber evdeki neredeyse her şeyi beraber yapmaya başladık. Yeni ortağım beni taklit etmeye bayılıyor. 2 yaşla beraber gelişen benlik duygusu da buna eklenince "ben, ben, beeeeeeeeeeeennn" diye şiddeti giderek yükselen haykırışları beni mahkum ediyor, elimdekini ona vermeye! Kısacası ev işleri keyifli birer aktiviteye dönüştü. Günlük yaşam becerilerini, el göz koordinasyonunu da  böylece rol model alarak, bizzat yaşayarak geliştiriyor...




Yazın en büyük keyfi balkonu süpürmek ve bol su ile yıkamak 




Kışlık bezelyeleri de bir çırpıda(!) ana-kız ayıkladık



Camlardaki kendi parmak izlerini silmek de oldukça keyifliydi. 


Bugün de suya yatırdığım ıspanakların köklerini beraber koparttık. Yemek yaparken sandalyeye çıkarak bana eşlik ediyor. Bıçak için ağlıyor bu aralar o da kesecekmiş. Kahvaltı bıçağı veriyorum ama bu sefer de kesmeyince kızıp ağlıyor, anlayacağınız her şeye ağlıyor. En kısa zamanda ahşaptan ekmek, meyve ve sebze kesme oyuncağı alsam iyi olacak...


15 Temmuz 2012 Pazar

Elif Alya'nın Kitaplığından - 1 -


Elif Alya'nın kitap okuma alışkanlığı olması için elimden geleni yapmak için kolları sıvamış durumdayım. Bu konuda Bir Dolap Kitap sitesi ve diğer anne çocuk bloglarındaki tavsiyeler dikkate alınarak kitaplarımızı seçmeye çalışıyoruz.


Elif Alya'nın kitap ile tanışması elleri ile nesneleri kavramaya başladığında oldu. 2.5 aylıktı. Bez kitaplarımızın içindeki hışırtılı sayfalar baya ilgisini çekmişti. Elif Alya her şeyin tadına bakmak istediği için kitapları da ağzına götürmesi beni pek şaşırtmadı doğrusu. Bez kitaplarımız bu konuda harikaydı:)


1. Elmer ve Kelebek


Kır Çiçeği Yayınlarından çıkan kitap David McKee tarafından yazılmış,Türkçe'ye Aslı Motchane tarafından çevrilmiş.


Bizim kitabımız baya hasar görmüş olsa da hala okuyoruz, resimlerine bakıyoruz.Bir sayfası eksik hatta=( İlk zamanlar kitapları yemek, ısırmak, yırtmak daha cazip geliyordu. Bu kitabımız da ilk kitaplarımızdan olduğu için nasibine düşeni  fazlasıyla alıp; böl,parçala,yut işlevlerinin hepsine maruz kaldı.
Elmer'e fil yerine "biiiil" diyen kızım kelebekleri bu kitap sayesinde öğrendi. 








Kitapta Rengarek Filimiz Elmer bir gezinti sırasında Kelebek'in yardım çağrısını duyar.Elmer Kelebek'i sıkıştığı daldan kurtarır. Kelebek bu iyiliğinin karşılığını bir gün ödeyebileceğini söyler. Elmer içten içe gülüp, Kelebek'in onu bir gün kurtarabileceğine hiç ama hiç  ihtimal vermedi. Oysa ki aynı gün; Elmer'i çöken patikadan kurtarabilmek için diğer filleri çağıran Kelebek'ten başkası değildi.


"Şu işe bakın! Fili kurtaran bir kelebek"



2.Yavru Köpek


Tübitak'ın Erken Çocukluk Kitaplığından olan kitap hav hav hastası kızımın favori kitaplarından biri. 


                                                               




Böl, parçala,yut işlevlerine bağlı kalan kızım kitabın sağ alt köşesini kemirerek yemiştir! 


Şahin Ailesinin evlerine bir yavru köpek almasını konu edinen kitapta; yavru köpeğin bakımından, beslenmesine, eğitimine, veterinere götürülmesine kadar birçok sorumluluğunun olduğundan bahsediyor. Resimler güzel,bolca detay da var.Kızımın  arka arkaya okuttuğu kitaplardan biri.




                                        3 Aylık Kitap Okuyan(!) Elif Alya



29 Haziran 2012 Cuma

Elveda Memmmmmeeeee

Elif Alya'nın 2 yaşına 2 ay var.Çok şükür gayet güzel emdi bebekliğinden beri. Ben de severek, büyük bir aşkla emzirdim. Bir yaşından sonraki süreç bağımlılığa doğru yol almaya başlasa da ben de o da gayet memnunduk, taaa ki sabahları 2 saati bulan emmeleri, beni yanından kaldırmadan gidip gelip iki fırt çekmeleri, bağımlı olduğumuzu açıkça gösteriyordu.Geçen hafta, 6 günlük İtalya seyahatimizde memeye daha da çok düştü. Floransa'da yürürken bile emzirdim. Döner dönmez ilk işim memeden kesmek diye düşündüm durdum. Oysa ki ben hazır değildim orası aşikar, oflasam da puflasam da emzirmeyi çok seviyordum. Niyetim yavaş yavaş kesmekti, ramazana kadar gündüzlerini kesmiş olsak ramazanda da geceleri emzirir sonrasında tam 2yaşını doldurduğunda da geceyi keserim diye düşünüyordum. Lakin evdeki hesap çarşıya uymadı...


Pazartesi günü(25 Haziran) sabah uyanınca emdi, sonra göğüs pedlerine sirke döktüm, meme istediğinde annecim uf oldu çok acıyor dedim, aç dedi, açınca kokudan direk kapat dedi ve yanından kalkmamı dahi istedi. Gün içinde her meme dediğinde acıyor annecim dedim kokuyu duyunca istemedi zaten. Gündüz uykusu epey geçe sarkmaya başladı. emerek uyuduğu için meme aklına gelmesin çok da ayakta sallanmaya alışmasın diye de iyice uykusunun gelmesini bekledim. Masallar anlatarak ninniler söyleyerek sağa sola dönerek uyudu. Gece meme istedi uyumaya  çalışırken ayağımda salladım uyudu hemen, uyuduktan sonra emzirdim nasıl da özlemişim...


Diğer günler de hemen hemen aynı geçiyor. Bazen sabah benden erken uyandığında sirkesiz yakalanırsam affetmiyor emiyor, uyku mahmurluğu ile. Gün için de gel em kızım desem de gelmiyor nasıl tiksindiyse =( Ama meme kaka falan demedim, demiyorum sadece uff olduu, o da memme ufff diyor, üflüyor. Hala cici, öpüp seviyor hatta...


Kucağa gelmek istemeyen bir çocuktu, ilk 6 ay kucaktan inmediğinden olsa gerek:P Ama şimdi hep, al diyor kucağıma gelmek istiyor.Onu öpüp koklamam için sürekli yatıp beni çağırıyor, sanırım meme eşittir sevgi olmuş bi yandan da tensel temas istiyor. Seve seve sarıp, sarmalıyorum... Kucağımda yemek yapıyoruz beraber.


Hala geceleri emziriyorum, tam dalmasını bekliyorum. tam dalmadığın da istemiyor. Yalnız bir sorunumuz var hem de nur topu gibi: Bardakta, biberonda(bebekliğinden beri hiç kullanmadı) süt içmiyor! Nasılalışacak bilmiyorum; anlıcanız gazamız mübarek olsun...

8 Haziran 2012 Cuma

Transferli Tam Bir Süpriz Sepet

Nihayet, montessori ile ilgili bir aktivite yapabildik. Daha önce de yaptığımız aktiviteler vardı ama bir şeyler eksikti. Ve bir hafta önce eksik olan şeyi buldum: RUHU YOKTU. Evet yanlış okumadınız, R-U-H-U! Sırf yapmak için ya da sadece onu oyalamak için yapıyormuşum. Hayat felsefesi olarak tam anlamıyla yerleştirmemişim hayatımıza. Montessori aslında hayatın ta kendisi, çocuğu doğduğu günden itibaren bir birey olarak algılıyor ve ona hayata tutunması için gerekli olan yetenekleri kazandırmak için duyusalalgılarını ve fiziksel becerilerini güçlendiriyor. Ayakkabısını boyamasından tutun da, giyinmesine kadar; matematiksel kavramlardan, coğrafi terimlere kadar günlük yaşamda, akademik hayatımızda her an kullandığımız, kullanabileceğimiz, gördüğümüz, duyduğumuz her şey, kısacası hayatın her anı montessorinin alanına giriyor. Hamileliğimden bu yana bu konu hakkında edindiğim kitapları, takip ettiğim blogları okumaya çalıştım (okuyordum da; sindirmeden sadece sayfalarını okumuşum, o yüzden sil baştan başlayacağım), gerekli basılabilir dosyaları bilgisayara kaydetmekten pek bir şey yapmadım, yapamadım; uygulamaya geçemedim. Yavaş yavaş başlıyoruz, eğitim bloğundaki eski tarihli BEÖ etkinliklerinden, yapılan diğer tüm aktivitelerden yararlanacağız. 


.....veeeeeeeeee Süpriz Sepet ile başlıyoruzzzzzzzzzz....


Tüm montessoricilerin başucu kitapı Harika Çocuk Nasıl Yetiştirilir'den Süpriz Sepet. Bir çok blog da bununla ilgili yazı bulabilirsiniz,diyerek hemen bizim sepete dönüyoruz:


Küçük Kaşif öğle uykusunda iken, hazırladım. Sepetimizde tüm duyularına hitap edecek bir şeyler olmasına özen göstersem de koku için parfüm, kara biber dışında bir şey bulamadım. Uyanıp,çorbasını içtikten biraz da Madagaskar izledikten sonra sepeti getirdim.


Sepetimizde; çay süzgeci,küçük plastik kaşık, kesme şeker maşası,  tel çırpıcı, küçük parfüm, oje, tarak, küçük kavanozda kuru fasulye, saten kurdela, ayakkabı bağcığı,içinde tespih olan örme tespihlik, anahtarlık, kolye, kalın camlı mumluk, kol düğmesi kutusu.





Sepet ile Buluşma Anı. 

İlk önce tel çırpıcıyı aldı. Yerde hayali olarak bir şeyler karıştırdı ve bana yemem için verdi. Ardından kurabiye görünümlü anahtarlığı aldı,ağzına götürerek test etti. Çay süzgecini evirdi, çevirdi bıraktı tarağı aldı saçlarını (azıcık, kısacık da olsa var yanii) tarağı,yerdeki örtüyü taradı ve kaşığı gördü. Kaşık ile süzgeci birleştirerek "çay, çaaayyy" dedi=) Açıkçası bu kadar çok nesne(biraz abartmışım,evet) arasında ilişki kurmasını beklemiyordum.

Tespih Kolye Olunca

Kol düğmesi kutusunu açıp kapadı. Bulduğu tespihi kolye olarak kullanmaya karar verdi. Öyle böyle 15 dakika kadar oyalanan Kaşif; kuru fasulyeleri görünce aklına transfer aktivitesi geldi, "aç,açç, aaaaaaaaaaaaaaç" diye de ağlayınca annesi dayanamayıp açıverdi. Hali hazırda bulunan çay süzgeci, kaşık, maşa transfer aracı oldu kendisine.

Süpriz Sepetten,Transfer Aktivitesine Terfi Aşaması

Kuru fasulyeler kaç kere boşaltılıp dolduruldu sayamadım. toplamda 45 dakika ilgilendi Küçük Kaşif. Çok da keyif aldı ama bir dahakine kulağıma küpe olsun, kuru fasulye ve diğer baklagillerden uzak durayım.

Transfer Aktivitesine Terfi Etti

Dikkat süresinin kısa olduğunu göz önüne alırsak 45-50 dakikaya (yarısı transfer aktivitesi olsa da)yakın sepet ile ilgilenmesi bir daha, bir daha yapmak için bile başlı başına bir sebep. 

Bu aktivite ile; montessori ile ilgili ilk ruhu olan aktivitemizi yapmış bulunuyoruz, herkese de yapması için şiddetle tavsiye ediyoruz. Deneyin, pişman olmayacaksınız...

7 Haziran 2012 Perşembe

Gel Keyfim Gel

Kime çekmiş bilmem ama bizim yumurcak keyfine acayip düşkün. Tam keyif insanı=) Dolabının üzerinde duran ve sadece üç beş ay kullandığımız küveti, küçük hanımın keyif yatağı oldu. Anne Cafe'nin şu yazısında okumuştum. Neden olmasın dedim ve iyi ki de yapmışım=)

4 Haziran 2012 Pazartesi

Yaşasın Yemek Yemeeeeekk

Ah şu ek - katı gıda serominisi yok mu tüm annelerin iyi, kötü maruz kaldığı; kiminin güllük gülistanlık devam eden serüveni kiminin de gün yüzü görmeyen, bitmek bilmeyen bir kabusu. Bu kadar uçlarda değiliz çok şükür. Ama yemekle de pek arası yok kızımın. Acıktım dediğini duymadım hoş daha konuşmak için çabalıyor; kelimelerle iletişim kuruyoruz. Bazen, evet evet bazen çok nadir de olsa "anne mama mammaaaaa" diye geziyor ama verdiğimde de yemiyor. Geçenlerde Anne Cafe sayesinde İçimize Yolculuk isimli blog ile Ailemize Yedirip İçirirken yazısı ile tanıştım. Bu yazı; yine Anne Cafe'nin Çocuğum Yemek Yemiyor  yazısını hatırlattı. 
Formül çok basit olumlu düşün, dualarla, şükrederek, isteyerek,severek yemeğini yap...
Kızımın bilenler bilir kahvaltı ile arası hiç yok, yumurta yedirmek için akla karayı seçiyorum. Bir sabah kahvaltıda yumurtalı peynirli baharatlı patates kızarttım(ActiFryda azıcıkyağ ile). Dualar okuyarak... Sonuç: neredeyse parmaklarını yiyecek olan bir ufaklık... Daha önce de denemiştim yememişti, şimdi ise neredeyse hepsini bitirecekti. Rahmetli annem hep derdi, yer gök dua ile ayakta diye...

Bu günlerdeki favori çorbası da:

Kıymalı Sebzeli Domates Çorbası

Kurusoğan, sarımsak zeytinyağında sotelenir,ardından kıyma eklenir. İstediğiniz kadar
kabukları soyulmuş, yemeklik doğranmış domates. Yine isteğe bağlı 1 yemek kaşığı biber salçası.
Düdüklüde(zamanım kısıtlı olduğu için kullandım) bezelye, havuç, patates ve kabağı haşladım.
Hepsini tencereye ilave ettim, içine 1 yemek kaşığı ince bulgur ekledim ve bir taşım kaynattım.Süzgeçten geçirdim üzerine tereyağı ve nane ekledim, tabii dua ile gerçekten tadı  leziz oluyor...


Yaşasınnnn yemek yemeeek diye bağırdıklarını duyabileceğimiz daha nice güzel günlere...

Trakya'nın Parlayan Yıldızı*

Küçük Kaşif ile beraber düşüyoruz yollara. Gidip görmeyi çok istediğimiz bir yer ile başlıyoruz gezdiğimiz yerleri anlatmaya...
Kıyıköy, Trakya'nın Parlayan Yıldızı*.

Mayıs ayının başında yeğenim (ki sadece benden 3 yaş küçük) ve arkadaşı ziyaretimize gelmişti. Misafirlerimizi nasıl ağırlasak da Çorlu'dan sıkılmasalar derdine düşmüştük eşimle. Bilenler bilir, maalesef Çorlu'da yapılabilecek, gidilebilecek pek bir yer yok.Atladık arabaya 1.30 saat süren yolculuğumuz sonunda vardık Kıyıköy'e. Yeşile nasıl da hasret kaldığımızı farkettik yol boyunca...Günün birinde böyle bir yerde yaşama hayali kurduk; bahçeli evimiz, tavuklarımız, ineklerimiz, marulumuz, çiçeğimiz...Ahhh ahhhh=)
Yolculuğumuz sırasındaki manzara bile gitmek için başlı başına bir sebep... Virajlı ve bol kasisli yollar, içinden geçip gittiğimiz küçük köyler... Kuş sesleri eşliğinde, yeşil ağaçların muazzam yaprak sesleri ve serinletici etkisi ile paha biçilemez bir yolculuktu... Bir de bu gününün hatırına Sıla albümü de cd çalarda bize eşlik ediyordu. Yol nereye biz oraya... 

                                           
                                 *Kıyıköy Belediyesi'nin Tanıtım Kitapçığı


Liman

Marina Restaurant & Cafe & Konaklama

Pabuç Deresi Kenarı, Manastır Yolu

Pabuç Deresi

Aya Nikola Manastırı


Havası çoooookkkk güzel, denize girilecek kumsalı da var, Pabuç Deresinde kayıkla gezebiliyorsunuz da. Daha ne olsun=))
Yemek yediğimiz yer de gayet güzeldi, deniz manzaralı; cafe, restaurant, otel... 
Biz çipura yedik ama kızlar köfte yediler ve hepsi de şahaneydi. Kalkan balığı daha önce yemediğimiz için cesaret edemedik, nedense=( Yazın Pabuç Deresinin kenarındaki yeşillik alanda çadırlar da oluyormuş. Yazın tekrar gitmeli ama kalmadan dönmemeliyiz diyoruz...

İşteeee; ilk gezelim, görelim, keşfedelim yazımız... Aslında az yazılı bol fotoğraflarımız...

Daha detaylı bilgi için bu siteye,şu siteye, bi de bu siteye, bi de şu siteye de bir göz atmak da yarar var.


Sevgiler...

11 Mayıs 2012 Cuma

Benim Umudum Var....

"benim bir hikayem var sonunu yazmadığım 
benim bir sevgilim var henüz tanışmadığım 
benim umudum var benim umudum 
benim umudum var benim umudum 

sen hiç 'hiç' oldun mu birden duruldun mu? 
bulanıkmış berrakmış her suyu içtin mi? 
altında ağ olmadan yerden yükseldin mi? 
tam zevkine varmışken birden yere düştün mü sen? "






Benim de umudum var hayallerimi gerçekleştirebilmek için. Bir insanı yetiştirebilmek için mazeret üretmeyi bırakacağım. Yaşım kaç olmuş, evliyim ve bir çocuğum var diyerek hayallerimi rüyalarıma gömmeyeceğim. Rabbim'in izni ve yardımı ile bu yolda başarılı olmak nasip olsun inşaAllah... 





Pencereme Konmuştu!

Ne çok sever ve söylerdim çocukken bu şarkıyı. Bugünlerde de kızıma söylüyorum. Havaların ısınması ile kuş seslerini daha çok duyar olduk. Güvercin, karga ve kırlangıç yaşadığımız sitedeki çoğu dairenin balkonunda. Geçen yıl kargalar kombi dolabına yuva yapınca ne de çok korkmuştum. Şimdi ise bu korkuma bir anlam veremiyorum. Hatta aklıma geldikçe utanıyorum kendimden=( Şehirleşen, modernleşen insanoğlunun artık hayvanlara pek tahammülü yok sanırım. Acı ama maalesef gerçek bu! Başınızı kaldırıp bakarsanız etrafınıza ne demek istediğimi daha iyi anlarsınz. Çevremdeki bir çok balkonda ne yazık ki kuşlardan korunmak(!) için asılan cd ler, korkuluk niyetine kullanılan bebekler, poşetler görmemek mümkün değil. Neydi bize bunları yaptıran. Allah'ın bize verdiği sayısız nimeti sorgusuz sualsiz tüketirken doğada yaşayan diğer canlıların da aç olabileceğini düşünmekten bizi alıkoyan ne?  Kurumuş, bayat ekmeğimizi mi paylaşamayacak kadar mı yabancılaştık, duyarsızlaştık doğaya,kendimize, özümüze...




Bugünlerde balkonun kenarına kuşların yiyebilecekleri türden baklagillerden koyuyoruz ve kızımla keyifle izliyoruz onları. Rüzgarlı günlerde kuşlar gelip yiyene kadar yere düşüyorlar o yüzden asılabilen yemlikler için araştırma yapmam gerek.Evde ana kız yapabileceğimiz bir şey olursa hele tadından yenmez...


Ne de güzel söylemiş Necip Fazıl "Ekmeği paylaşmak ekmekten daha lezzetlidir."(ben bu hikayeyi Hayırda Yarışanlar isimli kitapta okudum. Bir çırpıda okunan infak hikayelerini içeren bu kitap bize bir çok şey hatırlatıyor) unutmamak ve hayata geçirmek dileği ile...



Son olarak;
“Eğer siz Allah’a gereği gibi güvenseydiniz, (Allah), kuşları doyurduğu gibi sizi de rızıklandırırdı. Kuşlar sabahları kursakları boş olarak çıktıkları halde akşam dolu kursaklarla dönerler.”

* Tirmizî, İbni Mâce
Hadis



13 Mart 2012 Salı

Yeniden Burdayız

Çok uzun zaman oldu yine yazmayalı! Aylar geçmiş üzerinden… Yeniden sahalardayız, hem de bir çok konu ile.

Önce bizde ne var ne yok biraz ondan bahsedeyim:

Evde bir terrible two var. Hem de ağlarken kendini yerden yere atan bir terrible two bu! Anlayacağınız şu anda başımız ufak çapta dertte. İletişim konusunda son zamanlarda pek de yol alabildiğimizi söylemem imkansız. Yaşadığımız sıkıntıya bakalım Dr.Karp çare olabilecek mi!?! Bu günlerde kitabını okuyorum ve “yumurçak’ça”yı hayatımıza adapte etmeye çalışıyorum ama pek işe yaramıyor, en azından şimdilik diye umut ediyorum, zamanla işe yarayacak değil mi?!  Kriz anlarında ne mümkün “fast food” kuralı! Bakalım işler biraz daha iyiye giderse buradan da paylaşırım.

Bizim minik kaşif ile her geçen gün yeni şeyler keşfediyoruz. Ben onun gözlerinden bakıyorum (bakmaya çalışıyorum) her karşılaştığımız nesneye, canlıya, olaya… O kadar çok mucize var ki yeryüzünde ve biz insanoğlu o kadar da kanıksamışız ki bu muhteşem sistemi.
Bakıp da görmeyen gözlerim, duyup da işitmeyen kulaklarım şimdi kızımla yeniden görüp, duymaya başladı! Kısaca bu hayatta her an her şey, herkes birer öğretici oluyor bize! İşte kızım da bana şimdiden bir çok şeyi öğretmeye başladı bile!

Madem söz geldi öğretmeye, Montessori hakkında da biraz bahsedelim. Elimizden geldiğince, anladığımız kadarı ile günlük yaşamımıza uyarlıyoruz.Evimizde dur, yapma, dokunma, yasak, tehlikeli gibi ünlem içeren, uyarıcı sözcükler yok. Her şeye dokunup, elleyip keşfedebilir. Zaten onun için tehlike arz eden herhangi bir şey de yok ortalık da! Bu konuda da umarım yazarım.  Şimdi sözü daha fazla uzatmayayım ki tadı damağımda kalsın ve arayı fazla açmayayım…

Okurken çok keyif aldığım annevebebisi’nin bloğunda rastladığım bir yazıyı okumanızı şiddetle tavsiye ederim…